20 Ekim 2014 Pazartesi

“Çıkış Yok” Hissinin Patolojisi ve Terapik Olasılıklar

20 Ekim 2014
Pazartesi

Ne yazık ki, politik mücadeleyi ve (yengi ile yenilgiyi) ancak görünür bir kümeleşmeye dönüştüğü (bir grev, bir sokak eylemi, bir yasaya muhalefet, bir hak talebi) noktada yakalayabilen bir politik perspektif içinde yetiştik. Dolayısıyla “çıkış yok” duygusunu ancak salt ideolojik bir kurgu olarak tasavvur edebiliyoruz. Kapitalizmin sermaye ve iktidar ilişkilerinin ötesine geçmenin imkânsız olduğuna dair bu belli/belirsiz (bazen bilinçli, çoğu zaman ise bilinçsiz) his nereden kaynaklanıyor? Bu salt ideolojik bir kurgu olabilir mi? Veya öyle olsa bile, böyle bir “ideolojik kurgu”nun benimsenebilmesinin koşulları nelerdir?

Bir Yaşam Olarak Kapitalizm

Günümüzde bir kapitalizm eleştirisi olarak kendini örgütlemeye çalışan perspektiflerin çoğu, kapitalizmi salt cisimsel açıdan bir meta üretimi rejimi olarak görme eğilimindedir. Belirli bir altyapı/üstyapı ayrımı fikrine dayanan bu görüş uyarınca, dünya kültürel/maddi olarak ikiye ayrılır. Ya maddi olarak tanımlanan düzlemin, kültürel üstyapıyı belirlediği, ideolojik olarak tanımlayıp kendi ile uyumlulaştırdığı ya da kültürel olanın göreli bir özerkliğe sahip olduğu, maddi olanla ilişkiye girdiği ve fakat bu ilişkide salt bir belirlenen değil, göreli olarak bir belirleyici de olabileceği söylenir. Nihayetinde bize, meşrebimizce mekanist bir determinizm metafiziği ile bir hegemonya metafiziği arasında tercih yapmak dışında bir seçenek yok gibidir.

2 Ekim 2014 Perşembe

Baba, Aile, Sermaye ve İktidar


02 Ekim 2014
Perşembe

Baba, kutsal üçgenin, ödipal üçgenin, iktidarın eyleyicisi olarak çalışan işlevi. Aile, mevcut iktidar şebekesinin yeniden dizayn projesinin -bugünlerde kendileri buna korkunç bir şekilde kurucu politika demeye başladılar[1]- en güçlü şekilde üzerinde çalışılan toplumsal oluşumlardan biri. İşte bu açıdan, Baba kısa filmi, mevcut iktidar şebekesi tarafından yeniden bir tür üstkodlayıcı bir işlev olarak oturtulmaya çalışılan baba işlevinin, kapitalist aksiyomatik, yani kapitalizme özgü salt niceliksel eklemleme işlemi tarafından tekrar ve tekrar kodsuzlaştırıcı, aşındırıcı bir harekette yakalandığını gösteriyor. Kapitalizme özgü çözücü kolektif donanımlar, aileye dair sözde temel işlevleri sürekli olarak yerinden ederek tekrar ve tekrar bütün olası kodlayıcı ve üstkodlayıcı işlevleri aşındırır. Babalarımız kapitalist iş tarafından tabi kılındıklarında, kredi düzeneği tarafından köleleştirildiklerinde, otoriter figür olarak sahip oldukları sözde-aile-içi iktidar işlevleri de, yani toplumsal bastırmanın mikro-eyleyicisi olarak arzuyu yerel kod ve üstkodlarda kıstırma işlevleri de bozguna uğrar ve aşınır. Yoksullukla paralel olarak piçlik artma eğilimi gösterir. Artaud’un dediği gibi, “yok benim baba-annem”.

27 Eylül 2014 Cumartesi

Çokaşklılık, Cinsellik, Üreme, Cinsiyet ve Arzu

27 Eylül 2014
Cumartesi

Etik Sürtük
"Cinsellik, üremenin hizmetindeki bir vasıta değildir, bedenlerin üremesi, bilinçdışının bir öz-üretimi olarak cinselliğin hizmetindedir." (Deleuze&Guattari, Anti-Ödipus, 149, BS). En azından belli bir şekilde, çokaşklılık cinsellik ve üreme arasındaki bağı büyük oranda gevşetiyor. Ama şüphesiz bu yeni bir haber değil. Tekaşklılığın çağdaş biçimleri de, örneğin Avrupa ülkelerinde, zorunlu olarak üreme işlevi olarak tanımlanmış bir cinsellik deneyiminin ötesine geçiyordu.

Etik Sürtük, çoğul bir cinsellik deneyimini "etik" bir problem olarak formüle etme konusunda güçlü bir zemin kuruyor. Ahlaklılık/ahlaksızlık -bir normatif yasa ve ihlali olarak anlaşılan- ikilemini, "yaşamı kurma tarzı ve kendine etkin dikkat" olarak etik bir perspektifle alaşağı ediyor. Fakat görünen o ki, çokaşklılık "egoların sözleşmesel ilişkileri"nin eklemlenmesi olarak anlaşıldığı müddetçe, kapitalist öznellik üretiminin ürünü olarak bireyin oluşumundan -ve onun cinsiyet kimliğinin üretimininden- ayrılmak konusunda kendiliğinden bir radikal kapasite sunmuyor. Daha ziyade salt çokaşklılık durumunda ilişkiler şöyle tahayyül ediliyor gibi: Erkek heteroseksüel ego + kadın biseksüel ego + erkek trans ego + kadın heteroseksüel ego + erkek biseksüel ego + ... Burada "+"lar tam olarak liberal sözleşme rasyonalitesine tekabül ediyor. Ve toplama mantığının ilişki tarzı, ilişkilendirdiği öğelerin doğalarında dönüşüm yaratmak yerine onları olduğu gibi bırakıyor: Bugün bu kadınla birlikte olurum, yarın şu erkekle, ertesi gün şu transla vs.

24 Eylül 2014 Çarşamba

Mahremiyet ve Bireyciliğe Karşı: Anonimleşme, Tekilleşme ve Ortaklık Üzerine Bir Deneme

20 Şubat 2014
Perşembe

“Bu tarih [mahremiyetin tarihi, y.n.], toplumu ayakta tutan nazik bir dengenin
seküler ve kapitalist varoluşun ilk dalgalarında yitirilişinin tarihidir”
Richard Sennett, Kamusal İnsanın Çöküşü

Kapitalizm, bireyin mucididir. Birey, kapitalizme özgü toplumsal ilişkiler içerisinde üretilir.. Birey, bütün içeriği ve liberal kullanışlılığı ile birlikte aynı anda bir özgürleşme ve baskı olarak görünen paradoksal sürecin içinde, mücadele ve yenilgilerin üzerinde biriktiği bir üründür. Sermaye/üretim devreleri haline gelen kentlerin, tamamen dağıttığı eski ortaklaşmacı/dayanışmacı -ve şüphesiz yine içkin olarak baskıcı ailevi/feodal- biçimlerin ötesinde ve onlara karşı oluşur. Kendini, kendi eyleminin sahiplenicisi/maliki olarak gören, ilkelerini kendisi oluşturarak, sonuçlarını kendine mâl etmek isteyen; bu “özbilinci” bütün diğer ilişkilerinin mutlak belirleyeni olduğu bir toplumsal oluşumdur. Burada ana mesele, bireyin üretim olduğu söylendiğinde onu gerçekten de söylendiği gibi anlamaktır. Yani aslında, daima, belli bir kolektif ilişki alanında işleyen çeşitli bireyselleştirici iktidar edimlerinden bahsetmemiz gerekir. Birey de, tüm diğer toplumsal oluşumlar gibi, kolektif bir varlıktır. Kapitalizm, sürekli farklı toplumsal ilişkilerin içinde hareket eden bir oluşu kapatıp, onu bir birey olarak örgütler. Birey, bu anlamda, özbilinç ile tarif edilen molar bir organizasyondur. Bireyleştirici tertibatlarn ve benlik teknolojilerinin sonucudur. Bunlar, içinde üretimde bulunduğumuz ve yaşadığımız toplumsal uzamın farklı noktalarında farklı şekillerde karşılaştığımız tertibat ve teknolojilerdir. Okulda bireysel notlama, ödev, tez uygulamaları; bireyin sorumluluğunu vurgulayan ve cezalandıran disiplin yönetmelikleri; hocaların hitap etme tarzları vs., okulun içinde, öğrenim ve entelektüel üretim deneyimini kişisel bir deneyim, kişinin kendi bireysel risk, kâr, zarar hesabı, kişinin kendi tutkuları, hırsları olarak yaşamasını sağlayan, kışkırtan, yönlendiren tertibatın bir parçasıdırlar. Burada kişisel gelişim kursları, kendini tanıma teknikleri, yeteneklerin ortaya çıkarılması süreçleri, ama en önemlisi kişinin kendi gelecek kurgusunu ve başarı hırsı için seferber edilen kendi üzerine düşünmeden ve ikbal fantezileri üretiminden oluşan diğer benlik teknolojileri de tanımlanabilirler.