20 Ekim 2014
Pazartesi
Ne yazık ki, politik mücadeleyi
ve (yengi ile yenilgiyi) ancak görünür bir kümeleşmeye dönüştüğü (bir grev, bir
sokak eylemi, bir yasaya muhalefet, bir hak talebi) noktada yakalayabilen bir politik
perspektif içinde yetiştik. Dolayısıyla “çıkış yok” duygusunu ancak salt
ideolojik bir kurgu olarak tasavvur edebiliyoruz. Kapitalizmin sermaye ve
iktidar ilişkilerinin ötesine geçmenin imkânsız olduğuna dair bu belli/belirsiz
(bazen bilinçli, çoğu zaman ise bilinçsiz) his nereden kaynaklanıyor? Bu salt
ideolojik bir kurgu olabilir mi? Veya öyle olsa bile, böyle bir “ideolojik
kurgu”nun benimsenebilmesinin koşulları nelerdir?
Bir Yaşam Olarak Kapitalizm
Günümüzde bir kapitalizm
eleştirisi olarak kendini örgütlemeye çalışan perspektiflerin çoğu, kapitalizmi
salt cisimsel açıdan bir meta üretimi rejimi olarak görme eğilimindedir.
Belirli bir altyapı/üstyapı ayrımı fikrine dayanan bu görüş uyarınca, dünya
kültürel/maddi olarak ikiye ayrılır. Ya maddi olarak tanımlanan düzlemin,
kültürel üstyapıyı belirlediği, ideolojik olarak tanımlayıp kendi ile
uyumlulaştırdığı ya da kültürel olanın göreli bir özerkliğe sahip olduğu, maddi
olanla ilişkiye girdiği ve fakat bu ilişkide salt bir belirlenen değil, göreli
olarak bir belirleyici de olabileceği söylenir. Nihayetinde bize, meşrebimizce mekanist bir determinizm metafiziği ile bir hegemonya metafiziği arasında tercih yapmak
dışında bir seçenek yok gibidir.